Market raflarında dolaşırken insanın gözü dönüyor. Renk renk paketler, göz kırpan logolar, “fit”, “doğal”, “katkısız” gibi süslü kelimeler… Elime bir paket alıyorum, arkasını çevirip içindekilere bakıyorum. İlk satırlarda her şey normal gibi geliyor, ama satırlar ilerledikçe işler değişiyor. Malzeme listesi uzadıkça uzuyor; sanki bir yemeğin tarifini değil de laboratuvar deneyini okuyorum.
İşlenmiş gıdalar artık hayatımızın tam ortasında. Sabah kahvaltısında yediğimiz o mısır gevreklerinden akşam televizyon karşısında atıştırdığımız cipslere kadar her yerde varlar. Hatta bazen sağlıklı gibi görünen bir yoğurt bile içine katılan katkı maddeleriyle işlenmiş gıdalar kategorisine giriyor. Biz de gün içinde farkında olmadan bir değil, birkaç öğün boyunca bu gıdaları tüketiyoruz.
Bir de şu “hazır ama sağlıklı” ürünler var. Üzerinde “şekersiz” yazıyor ama üç çeşit tatlandırıcı içeriyor. “Diyet” deniyor ama içindekileri okuyunca diyeti bırakıp ormana koşmak istiyorsun. Doğal olanla doğalmış gibi yapılan şeyler arasındaki fark giderek bulanıklaşıyor. Gıda sektörü artık sadece açlığımızı değil, algımızı da doyurmakla meşgul.
Tabii burada kimseye “git kendi ekmeğini kendin yap” demek kolay değil. Herkesin işi gücü, koşuşturması var. Ama bazı şeyleri sorgulamak da gerekiyor. Gerçekten zaman kazanıyor muyuz bu ürünlerle, yoksa uzun vadede sağlığımızdan mı çalıyoruz? Bir yoğurdu mayalamak 10 dakika sürüyor ama o hazır yoğurdu her gün yemek, bağırsak floramıza neler yapıyor acaba?
Üstelik bu sadece fiziksel sağlıkla da ilgili değil. Yediklerimiz ruh halimizi bile etkiliyor. Aşırı işlenmiş gıdalar, bağırsaklardaki dengeyi bozunca insan kendini yorgun, dalgın, hatta mutsuz hissedebiliyor. Bazen “bugün hiçbir şey yapasım yok” dediğimiz günlerin sebebi sadece uykusuzluk değil, belki de o sabah yediğimiz paketli kahvaltılık.
Kimse mükemmel değil, ben de öyle beslenmiyorum zaten. Ama en azından farkında olmak önemli. Bazen sadece bir öğünü bile sadeleştirmek büyük fark yaratabiliyor. Evde yapılan bir çorba, basit bir salata ya da katkısız bir zeytin… Bize sadece enerji değil, iç huzuru da veriyor. Çünkü ne yediğini bilmek, bir çeşit kontrol duygusu sağlıyor insana. O da bu hızlı dünyada az şey değil.
İşlenmiş gıdalardan tamamen kaçmak zor, belki de imkânsız. Ama onlarla barış içinde yaşamanın yolları var. Seçerek tüketmek, okumak, sorgulamak, en azından bazı şeyleri evde hazırlamak… Küçük adımlar bile zamanla büyük fark yaratıyor.
Sonuçta mesele sadece doyup doymamak değil. Ne yediğimiz, nasıl hissettiğimizi, nasıl düşündüğümüzü ve uzun vadede kim olacağımızı etkiliyor. Paketlerin içi dolu olabilir ama içi boş bir hayat istemiyorsak, tabağımıza biraz daha dikkat etmemiz gerek.
Yorumlar
Kalan Karakter: