Bir Başka Güzeldir Erzurum
Bazı şehirler vardır; haritada bir nokta gibi görünür ama gönüllerde koskoca bir dağ, uçsuz bucaksız bir ova, hiç sönmeyen bir ateş olarak yaşar. İşte Erzurum da böyle bir şehirdir. İsmini anmak bile yürekleri ısıtır, gözlere uzak da olsa gönüllere yakın bir memleket kokusu taşır. Çünkü Erzurum, bir başka güzeldir.
Erzurum’un taşına toprağına sinmiş bir yiğitlik vardır. Palandöken’in karları altında yıllanmış, Çifte Minareli Medrese’nin taşlarına işlenmiş, Nene Hatun’un yüreğinde dirilmiş bir yiğitlik… Her köşesinde tarih konuşur, her sokağında vatan sevgisi yankılanır. Bir gün yolu Erzurum’a düşen, o yüksek yaylaların serinliğini içine çeken, buradan ayrılsa bile bir daha Erzurum’u unutamaz. Çünkü Erzurum insanın içine işler, bir kere gönüle girerse çıkmaz.
Sabahın erken saatlerinde, kışın ayazında buz tutmuş sokaklarda yürürken duyulan sessizlik bile Erzurum’a aittir. Soğuğu üşütmez; tam tersine insanın damarlarına işleyen bir canlılık verir. Erzurum’un soğuğu bile sıcaktır, çünkü o soğuğun ardında samimiyetle yanan yürekler vardır. Kapısını çaldığınız her evde size ikram edilen sıcak bir çay, bir tandır ekmeği, bazen de mis gibi cağ kebabı olur. Ama aslında ikram edilen, Erzurum insanının içtenliği, samimiyeti ve gönül zenginliğidir.
Erzurum’a duyulan özlem, sadece doğasına değil; insanına, kültürüne, türkülerine, manilerine de duyulan bir özlemdir. “Erzurum çarşı pazar” diye başlayan türküler, yalnızca bir ezgi değil; bir milletin gönül sesi, hasretin en içten ifadesidir. O türküler söylenirken Erzurum’un karla kaplı dağları, maviyle beyazın buluştuğu gökyüzü gözlerimizin önünde canlanır.
Erzurum’un yaylaları bir başka güzeldir. Yazın serinliği, baharın bereketi, kışın beyaz gelinliğiyle dört mevsim farklı bir tablo sunar. Yazın o yaylalara çıktığınızda, rengârenk çiçeklerin içinde koşuşturan çocukları görürsünüz. Baharın gelişini davul zurnayla karşılayan insanları, dost meclislerinde çay eşliğinde edilen sohbetleri, dadaşların mertçe tokalaşmalarını izlersiniz. İşte o an anlarsınız ki Erzurum, sadece bir şehir değil, bir yaşam biçimidir.
Erzurum’a özlem, geçmişe duyulan özlemdir biraz da. Çocukluk anılarınıza, baba ocağınıza, annenizin tandırda pişirdiği ekmek kokusuna, kış akşamlarında soba başında içilen çaya duyulan özlemdir. Gurbet elde yaşayan her Erzurumlu, bir türkü duyduğunda ya da kar tanelerini gördüğünde gözlerinde memleket hasreti belirir. Çünkü Erzurum, insanın içinde taşır; kilometrelerce uzakta olsanız da Erzurum hep yanınızdadır.
Bu şehir, sadece taş binalardan, soğuk dağlardan ibaret değildir. Erzurum, imanla yoğrulmuş bir tarihin, vatan uğruna sevdasını feda etmiş yiğitlerin şehridir. 1919’da kongre salonunda atılan o kararlı adımlar, hâlâ Erzurum’un havasında dolaşır. Her taşında, her minaresinde, her camisinde o aziz mücadelenin izleri hissedilir.
Ve işte bu yüzden, Erzurum’a özlem; sadece bir şehre duyulan özlem değildir. Erzurum’a özlem, vatan sevgisine, kahramanlığa, dostluğa, mertliğe duyulan özlemdir. Erzurum, insana vefayı öğretir, sadakati hatırlatır. Ne kadar uzak olursanız olun, Erzurum bir gün mutlaka çağırır.Kimi şehirler doğup büyüdüğümüz yer olur, kimisi ise yüreğimizin memleketi. Erzurum, ikisi birden olmayı başaran nadir şehirlerden biridir. Çünkü Erzurum, bir başka güzeldir. Onu anlatmakla bitiremezsiniz, yaşamak gerekir. Ama ne olursa olsun; Erzurum, gönüllerde bir sevdadır, yüreklerde hiç sönmeyen bir ateştir. Bu ateş, ülkemizin en kıymetli şehri olan, Erzurum'da ebedi yanacaktır. Bu ateşin adı; vatan, millet, mukaddesat, bayraktır...
Yorumlar
Kalan Karakter: